2 dakika okuma süresi
24 Aralık 2020 Perşembe
Unagi / Yılan Balığı 1997
11 Kasım 2020 Çarşamba
Dogman / Köpekçi (2018)
2 dakika okuma süresi
Haysiyet ve kötülük üzerine
Matteo Garrone'nin 2008 tarihli Gomorra filmi Cannes'da Altın Palmiye ödülü kazanmış ve o yıl seyircide büyük beklenti uyandırmıştı. İtalyan mafyasını yıllar yılı Amerikalılardan izlemiş seyirci için fazla sert ve fazla gerçekçiydi. Üstelik bu filmdeki İtalyanlar ağızlarını yaya yaya konuşup eğlenmeyi bilmiyordu. Garrone, artistik İtalyan mafyası mitine çomak sokuyordu, ama o zamandan bu zamana kadar kendisini hatırlatacağı bir filmini izleyememiştik. Nihayet 2018 yılında Nuri Bilge Ceylan'ın da Ahlat Ağacı'yla yarıştığı Cannes Film Festivali En İyi Film (Palme d'or) kategorisinde Dogman'le yeniden aramıza döndü. O zaman izleme fırsatı bulamamıştım, ama daha fazla da geciktirmek istemedim. Açık açık ve kitabın ortasından konuşarak söylemem gerekir ki Dogman, karakter yaratımı, metaforları ve hikaye gelişimi açısından son yıllarda izlediğim en başarılı filmlerden biri.
Köpek bakım dükkanı sahibi Marcello (Marcello Fonte), hayatını kızı Alida'ya (Alida Baldari Calabria) ve baktığı köpeklere adamıştır. Eşinden ayrıldığı için nadiren görüştüğü kızına yeterli zaman ayıramadığından her görüştüklerinde doyasıya eğlenirler. Marcello'nun sıradan ve mutlu hayatı, çocukluk arkadaşı Simoncino'nun (Edoardo Pesce) hapisten çıkmasıyla değişir. Simoncino, başını herkesle belaya sokan, uyuşturucu bağımlısı, şiddete eğilimli bir canavardır. Saf ve iyilik timsali Marcello, önceleri ufak işlere alet olurken Simoncino'nun istekleri artmaya başlar. Yan dükkanındaki soygun yüzünden Simoncino yerine hapse giren Marcello, hapisten çıktığında zedelenen gururunu umursamayan Simoncino yüzünden dostluğu ve iyiliği sorgular. Simoncino artık Marcello'nun can düşmanıdır.
Marcello karakterine hayat veren Marcello Fonte Cannes Film Festivali'nde bu rolüyle En İyi Erkek Oyuncu ödülünü kazandı. Film hakkındaki övgülerimin birkaç katını rahatlıkla bu usta oyuncuya armağan edebilirim. Sahneleri defalarca geri alıp ''Ama bir oyuncu nasıl bu kadar doğal oynanabilir ki'' diye düşünmekten bazen filme odaklanamadığımı itiraf etmeliyim. Duygu sınırlarını zorlayan bu oyunculuk performansı sayesinde hikayenin amacına ulaşamaması imkansızdı zaten. Marcello'nun dönüşümü film icabı keskin ve köşeli gerçekleşmiyor. Çünkü filmin başından sonuna kadar sorguladığı, daha doğrusu merkeze aldığı konu belli. Özümüzdeki iyilik cevheri ve kötülük tohumunun iç içeliği ve onu tetikleyen haysiyet meselesi. İnsan başına gelen iyi ya da kötü olayların sertliğiyle değişime uğrar mı yoksa uğramaz mı? Kötülerin istekleri yerine getirildiğinde onların özleri değişime uğrar mı? Film son derece hırçın bir köpekle açılıyor, Marcello'nun ondan yine de umudu var, ve isteklerini karşıladığında sakinleştiğini görüyor Marcello, Simoncino'yu da ehlileştirebileceğini düşünüyor. Ondan da umudur var, deniyor. Peki başarabiliyor mu? Amores Perros'ta da olduğu gibi köpek, insan ve benzeşen kaderler bahsinde malzeme kullanımı olağanüstü. İnsanın kökten değişmeyeceği, fakat ruhunda bazı çatlaklar oluşturup o çatlakları derinleştirebileceği üzerine bir şaheser izleyeceksiniz.
Filmin fragmanı